5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. Maddesine göre;
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaylar iş kazası olarak kabul edilmiştir. Görüleceği üzere bir kazanın iş kazası olarak kabul edilmesi için işyerinde gerçekleşmesi zorunlu değildir. Yine işin yerine getirilmesi sırasında olması da zorunlu değildir. Örneğin işe giderken servisin kaza yapması sebebiyle servisteki işçinin ölmesi veyahut yaralanması iş kazası kapsamında değerlendirilecektir. Yine işverenin iş ile alakalı olarak işçiyi işyeri dışında bir yere göndermesi ve orada işçinin bir kaza geçirmesi de iş kazası olarak kabul edilecektir.
Geçirdiği yaralanmalı iş kazası neticesinde ruhen ve/veya bedenen zarar gören işçiye bu zararını gidermesi adına maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı tanınmıştır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 53. Maddesi uyarınca işçinin iş kazası neticesinde bedensel zarara uğraması halinde,
maddi tazminat davası yolu ile talep edebileceği düzenlenmiştir. Hükmedilecek maddi tazminatın eğer iş kazası yaşanmasaydı işçi hangi maddi durumda olacak idiyse o durumun sağlanması gerekir. Bu da iş kazası tarihi ile muhtemel yaşam süresinin bitiş tarihine kadar olan zaman içinde işçinin iş kazası sebebiyle elde edemediği gerçek zararının hesaplanması ile mümkündür. Gerçek zarar hesaplanmasında ise; işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları gibi tüm verilerin değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkacaktır.
Geçirdiği iş kazası sonucu işçinin ölmesi halinde işçinin mirasçıları, yakınları, bakmakla yükümlü olduğu kimseler ve işçinin destek olduğu kimseler kusurlu işverenden maddi tazminat talebinde bulunabilecektir. İşçinin ölümü halinde maddi tazminat davası ile istenilebilecek zarar ve kayıplar TBK m. 53’te düzenlenmiştir. Buna göre iş kazasının ölümle sonuçlanması halinde,
maddi tazminat davası yolu ile talep edilebilecektir. İşçinin ölümü halinde hükmedilecek maddi tazminatın hesaplanmasında da gerçek zararın hesaplanması gerekir.
Destekten yoksun kalma tazminatı, ölen bir kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin, aldığı desteğin ölüm sebebiyle ortadan kalkması sonucunda, destek alanların uğradıkları zarardır. Dolayısıyla, bu tazminat türü ancak iş kazası neticesinde ölüm hadisesi gerçekleştiği zaman ortaya çıkmaktadır.
Destekten yoksun kalma tazminatı yalnız ölen işçinin ailesi tarafından değil, işçinin çalışırken destek olduğu kişilerle birlikte ileride bu destekten yararlanması söz konusu olan kişiler tarafından da talep edilebilecektir. Bu doğrultuda, açılacak olan destekten yoksun kalma tazminatı davasında, hâkim tarafından, ölen işçinin sağlığında destekten yoksun kalacağını iddia eden kişilere bakacak güçte olmasını ve tazminat talep edenlerin ölen işçinin yardımına muhtaç olmasını aramaktadır.
Destekten yoksun kalma tazminatı işçinin net geliri, karşılık kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı gibi tüm veriler dikkate alınarak hesaplanacaktır.
Bir işçinin iş kazası sebebiyle yaralanması halinde işçi, ölümü halinde ise iş kazasına uğrayanın yakınlarının üzüntü ve keder duyması sebepleri ile, olayın özellikleri göz önünde tutularak, TBK m. 56 uyarınca uygun bir miktar paranın ödenmesi şeklinde manevi tazminata hükmedilebilecektir.
İşçinin ağır bedensel zarar görmesi veya ölümü halinde işçinin yakınlarının da manevi tazminat talep edebilmesi mümkündür. Böylelikle, cismani zarara uğrayan çalışan ve ölümü durumunda çalışanın yakınları, manevi tazminat koşullarının oluşması durumunda bu tazminatı talep edebileceklerdir. Hükmedilecek manevi tazminat miktarı belirlenirken hakim olayın ağırlığı, işçinin yaşı vb. hususları değerlendirerek manevi tazminata hükmedecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas: 2016/ 1528 Karar: 2019 / 1169 Karar Tarihi: 12.11.2019
“….TBK’nın 56 maddesine göre; hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Manevi tazminat ile, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkân nispetinde karşılanmasını amaçladığından hâkim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir.
Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.
Ayrıca 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararında da takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.”
İş kazası nedeniyle açılacak tazminat davalarında görevli mahkeme İş Mahkemeleri’dir. Yetkili mahkeme ise, işverenin ikametgâhı veya kazanın gerçekleştiği yer mahkemesidir.
İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında; zamanaşımı süresi TBK’nın 146. maddesi gereğince haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır.